Pul Öncesi Dönem

Search

Osmanli Peyk

Tarihi derinlemesine incelediğimizde "Atı ilk ehlileştiren millet" olarak binlerce yıllık "Atlı Bozkır Kültürüne" sahip olduğumuzu görüyoruz. Yüzyıllar boyunca kazandığımız büyük zaferlerde, geliştirdiğimiz medeniyetlerde, günlük hayatımızda at çok önemli ve vazgeçilmez bir unsur olmuş. Kültürümüzde kahramanlarımız hep atıyla birlikte anılmış "Battal Gazi'nin Akşar'ı, Manas'ın Ak Kula'sı, Köroğlu'nun Kırat'ı". Savaşta atı en iyi şekilde yönlendiren ve barışta attan her türlü yararlanan Atalarımız haliyle yaya kültürünü pek benimsememişler.

Buna rağmen Osmanlı Devletinde 15.-16. ve 17. yüzyıllarda yaya haberci olan "Peykler" Avrupalı yaya habercilere göre daha hızlıydılar ve daha uzun yaşıyorlardı. 5-6 yaşlarından itibaren özel eğitime tabi tutulan "Peyk adayları" değişik ortam ve koşullarda koşu çalışmaları ve beslenmeleri ile iyi şekilde yetiştirilirlerdi. 17-18 yaşlarına geldiklerinde ise İstanbul "At Meydanı'nda" çok ciddi bir sınava tabi tutulur, en iyi dereceyi alan da en yüksek maaş almak kaydıyla "Yaya haberci" olarak devlette göreve başlar, özellikle de sarayda görevlendirilirlerdi.

40- 45 yaşlarına kadar bu kutsal görevleri rahatlıkla sürdürürlerdi. Daha sonra "Peyk Ocağından" emekli olarak kaliteli bir emeklilik hayatı yaşarlardı. Avrupa'daki yaya habercilerin büyük bir bölümünün 20-21 yaşlarında görevlerini yaparken ölmeleri ise, bilim adamlarının Osmanlı Devletine gelerek "Peykler" in uzun yaşam sırrını öğrenebilmek için, araştırma yapmalarına neden olmuştur.

Avrupa'dan konuyu araştırmak için gelen bilim adamları; Nicolas de Nicolai, Halkondil, Gabriel d'Aramon (Fransa elçisi), ve d'Ohsson peyklerimizi incelemiş ve resimlerini yapmışlar.

Peykler; bellerine çenge raklan asılı gümüş kemer takar, yeşil gömlek giyerler. Kemerlerinde badem ve akide şeker torbası bulundururlardı. Glikoz ihtiyacını bu şekerlerden karşılar bazen de gittikleri yerlerde çocuklara bu şekerlerden ikram ederlerdi. Başına külah giyer, bir elinde kendisini yabani hayvanlara karşı korumak için nacak taşırdı. Diğer elinde taşıdığı güldanlık içerisindeki gülsuyunu, susadıkça içer, zaman zaman gittiği yerdeki ahaliye sunardı. Günümüzde maraton koşucuları müsabaka sonunda 4-5 kilo kaybediyor. Peykler'in kaybettiği enerjinin ve suyun bir bölümünü gülsuyu içerek ve şeker yiyerek gidermeleri spor tarihimiz açısından çok büyük önem arz etmektedir.

Peyklerin en belirgin özellikleri ise ağızlarındaki delikli demir toplarla koşmaları. Delikli demir topun, düzenli burun solunumu sağlaması ve "dalaklanma" olayı üzerinde etkili olduğu düşünülmekte. Aynı zamanda bu top, ağızdaki tükürük salgısının devamlılığını sağlaması açısından da önemliydi.

O dönem ve günümüz koşucularında da gözlenen ve kesin bir çözüm getirilememiş olan "dalaklanma" veya "dalak tutması" tabirleri ile anlatılan olay büyük bir soru işaretidir. Rivayetlere göre, peyklerin küçük yaşta özel bir operasyonla dalaklarının alınması da oldukça ilginç.

Dizlerinin altında bağlı bulunan çıngıraklar, sesler çıkararak yol üstündeki küçük hayvanatın, kaçışarak zarar görmemesini sağlar. Bu çıngıraklar belirli bir süre sonra kudüm, tef gibi ses çıkarmaları özelliği ile Peyklerin bir nevi tam konsantrasyona geçmelerine yardımcı olmakta, belirli bir ritmi yakaladıktan sonra manevi güçlerini de kullanarak uzun süre koşabilmelerini sağlamaktaydı. Özellikle bu konu araştırmacıların büyük ilgisini çekmekteydi.

Peykler; İstanbul-Edirne sarayları arasındaki 156 km mesafeyi 1 gün-1 gecede gidip, dönebiliyorlardı. Dönemin Şer'i Sicil Defterlerinden aldığımız bir bilgiye göre; avcılığı ile ünlü Sultan IV. Mehmed 10 Nisan 1668 günü Edirne'de iken Peyklerden biri sabah namazından sonra koşarak yola çıkar. 3.5 saatte 40 Kilometre uzaklıkta olan Dimetoka'ya varıp, oranın Naib'inden, geldiğine dair belge alarak, aynı gün ikindi namazı Edirne'ye döner. Durumu öğrenen padişah; Peyke bir kese altın ve bir de samur kürk ihsan eder.

(Dalak şişmesi kaburga kemiklerinde ve yanlarında oluşan bir ağrıdır. Gerçek sebebi halen bilinmiyor. Solunum kaslarındaki oksijen azlığı, özellikle diyaframda interkostal kaslarda yetersiz kan akımına bağlı olduğu söylenebilir. Ağrıyı önlemenin kesin bir çözümü hala bulunamamıştır.)